Afiş Nedir? Afişin Tarihçesi? Afiş Nasıl Asılır?
Reklam amacıyla herkesin görebileceği yerlere asılan resimli ve yazılı kâğıt. Büyük caddelerde, ara sokaklarda, yol boylarında, trende, vapurda, otobüste, kısacası her yerde, her gün gördüğümüz afişler farkında olmadan yaşantımızın bir parçası olmuştur. Asıl görevi zevklerimize yön vermek, gideceğimiz eğlence yerlerini, veya satın alacağımız eşyayı seçerken bizi etkilemek olan afişler, aynı zamanda sokaklarımızın süsüdür. Bu renk renk süsler olmasa şehirlerin duvarları pek sıkıntılı ve tekdüze kalacaktı, denebilir.
Afiş nedir, nasıl hazırlanır? Afişin tarihçesi, Türkiye’ de ve Dünyada Afiş sanatının gelişimi, Önemli Afiş sanatçıları ve afiş hakkında bilgiler.
Afiş Nedir?
- 1. Reklam ya da propaganda yapmak, bir duyuruyu iletmek amacıyla halka açık yerlere asılan, genellikle resimli, basılı kâğıt; duvar ilanı: Afişlerle kaplı bir duvar. Afiş yapıştırmak yasaktır. Göz alıcı bir afiş.
- 2. Bir filmin, bir oyunun, bir serginin vb. duyurulması için hazırlanan ve üzerinde gösterinin başlığı, oyuncuların adları, serginin konusu, katılanların listesi vb. bulunan ilan.
- 3. Afiş vurmak, duvarlara afiş yapıştıranların, yaptıkları eylemi anlatmak için kullandıkları deyim, Afişte kalmak, bir oyun, film vb. söz konusuysa gösterimi başarıyla sürmek: Oyun üç yıl afişte kaldı. Afişten inmek, bir oyun, film vb. söz konusuysa, gösterimine son verilmek: iyi bir film olduğu halde kısa sürede afişten indi. Afiş listesi, afişlerin konulduğu yerleri boyutlarıyla birlikte gösteren liste.
Afişin Tarihi
Geçmişi eski Yunan’a kadar giden afiş, önceleri duvar üzerine yazılan yazı biçiminde ortaya çıkmış, zamanla çizgi ve desen öğesi de kullanılarak günümüzde bir sanat dalı durumuna gelmiştir.
Eski Yunanistan’da halka verilmek istenen bilgiler tahtalar üzerine kazınarak döner direkler üzerine asılırdı. Roma’da ise bu tür bilgiler beyaz duvar üzerine kömürle yazılırdı.
Tarihçiler afişin XV. yüzyılda matbaanın icadıyla birlikte doğduğunu söyler. Kâğıt afişlerden önce, parşömen üstüne yazılan bildirişler vardı. Yabancı kaynaklı tarihi filmlerde hepiniz görmüşsünüzdür: münadi denilen haberciler bu parşömen bildirileri önce köy meydanlarında yüksek sesle okur, sonra duvarlara asarlardı. Sonra kâğıt afişler ve bildiriler duvarlara asılmağa ve yapıştırılmağa başladı. XVIII. yy. yazarlarından biri, tıpkı bugün söyleyeceğimiz gibi, Afişler Paris’i örter, renklendirir ve giydirir diye yazıyordu.
İlk afiş İngiltere’de 1477 yılında bir kaplıcayı övmek için basıldı. 1489 yılında ise Fransa’da ilk resimli afiş basılması gerçekleştirildi. Daha sonra gelişme gösteren afiş, Avrupa’da belli kurallara bağlanarak devlet onayına bağlandı.
XVII. yüzyılda ticari afişler belirdi. Bugün elde bulunan ilk afiş 1670 tarihli bir tiyatro afişidir. Afişler önce ahşap, bakır kalıplı oyma tekniğiyle basıldı. Taş baskının gelişmesiyle daha iyi afişler basılmaya başlandı. Matbaanın bulunması ve gelişmesiyle renkli modern afişler grafik yönünden sanatsal değerler kazanmıştır. Afiş, görsel, işitsel, reklâm araçlarının gelişmesine karşı işlevini sürdürmektedir.
Afiş Asma
Afiş asma hakkı, her ülkede belli kurallara ve yasalara bağlanmıştır, isteyen, istediği yere, istediği afişi asamaz. Afiş asma her şeyden önce bir ticari iştir, kentlerde bu iş için ayrılan yerler belediyeninse belediye tarafından, özel kişilerinse sahipleri tarafından isteyenlere kiralanır. Çok işlek yerlerde çok pahalı fiyatlar ödenir, bunun için yapıları gizleyen tahta perdelerden bile yararlanılır. Siyasî özdeyişler, veya eylemci grupların sloganları da afiş sayılır.
Ustalıkla kullandıkları çok uzun saplı fırçalarıyla afiş yapıştırıcılar zaman zaman süresi biten afişlerin yerine yenilerini asarlar. Bu sürekli değişim sokakların dekorunu canlandırır, yeniler.
En çekici afişler, kuşkusuz, ilân niteliğinde olan bildiriler değildir. Genellikle beyaz üstüne siyah basılan bu bildiriler bize sadece basit metinler sunar: «Burada park etmek yasaktır» veya «sola dönüş yoktur» gibi. Seçim dönemlerinde duvarlar çeşitli partilerin veya bağımsız adayların bildirileriyle dolar. Savaş çıkması ihtimali varsa, genel seferberlik kararnameleri en küçük köylere kadar duvarlara asılır.
Ama, asıl afişler, amacı herhangi bir şeyi tanıtmak, haber vermek, sattırmak olan reklam afişleridir. Yeni bir filim, çamaşırınızı bembeyaz yapabilecek bir çamaşır tozu veya biriktirdiğiniz parayla ilgilenen bir bankanın adını duyuran afişler, kendi konusuna uygun desenler veya fotoğraflarla resimlenir. Bir de, son yıllarda gençlerin, odalarının duvarına «raptiyeledikleri» sadece süsleyici amaç güden afişler vardır. Gençler arasında çok moda olan bu afişler İngilizce adıyla tanınır: poster.
Sokak Ressamları
Afiş yaratıcıları çoğu zaman gerçek birer sanatçıdır. Sırf kendi zevkleri için, veya hayatlarını kazanmak için, ya da sergilerini haber vermek için, afişçilerin ustası ünlü ressam Toulouse-Lautrec’i (1864-1901) örnek alarak afişler çizerler.
Cumhuriyet döneminde türk afiş sanatının ilk ustaları İhap Hulûsi ve Kenan Temizan’dır. Yurdaer Altıntaş, Mesut Manioğlu, Mengü Ertel, Selçuk Onal ise günümüzün ünlü af işçileridir.
Türkiye’de Afişin Tarihi
Gerçek anlamında afiş Türkiye’de ancak XX. yüzyılda görülmeye başlanmıştır, ilk afişler, meşrutiyet döneminden hemen önce tiyatro için kullanılan yalın ve basit ilânlar olarak ortaya çıkmış, ancak bu alandaki güçlü gelişme yeni Türk devletinin kurulması ile olmuştur. Münih’te afiş konusunda eğitim gördükten sonra 1925 yılında yurda dönen İhap Hulusi (Görev), bir yandan yaptığı Ziraat Bankası, iş Bankası ve Milli Piyango afişleri ile bu dalın ilk ürünlerini ortaya koyarken öte yandan da Türkiye’de çağdaş anlam ve anlatım biçiminde afişçiliğin gelişmesine öncülük yapmıştır.
Güzel Sanatlar Akademisi’nde afiş ressamlığı, süsleme sanatlarının bir kolu olarak 1927 – 1928 ders yılında kurulmuş, ilk öğretim görevlisi de Midhat Özar olmuştur. Afiş konusundaki bu gelişmeye paralel olarak, ülkede sanayi, ekonomi ve ticaret alanındaki hızlı büyüme, geniş toplum kitlelerine ulaşabilmek için tanıtmanın, dolayısıyla da afişin etkinliğini ortaya çıkarmış, bu alanda kısa sürede yetenekli afiş ressamlarının yetişmelerine yol açmıştır, ilk Türk afişçileri arasında, Yusuf Karacan, Tarık Üzmen, Faruk Morel ve Atıf Tuna dikkati çekmişlerdir, ikinci Dünya Savaşı’nden sonra da Zeki Faik İzer, Mesut Manioğlu, Kenan Temizan, Natık Soyeren, Namık Bayık, Vedat Sargın, Cevher lîozkurt, Ayhan Akalp ve Selçuk Önal başarılı afişler yaratmışlardır. Daha sonraki kuşakta ise, Fikret Akgün, Attila Bayraktar, Yurdaer Altıntaş, Mengii Ertel, Erkan Yavi, Sungu Çapan, Ahmet Güleryüz ve Metin Edremit değişik anlatım ve renk özellikleriyle yer almışlardır. Günümüzde genç afiş sanatçıları, ülke dışına yönelik eserler de vermişler, bu alanda açılan uluslararası yarışmalara katılarak başarılı sonuçlar almışlardır.
Türkiye’de afişin ilk örnekleri, Osmanlıların son dönemi ve Cumhuriyetin ilk yıllarında görülmeye haşladı. Bunlar, daha çok yazı içerikli; tiyatro, sinema, yardım dernekleri vb.nin afişleriydi. Dışalım tüketim mallarını tanıtan afişler de vardı. Bunların bazıları yurt içinde yapılırken çoğu yurtdışından getiriliyordu. Afişler sokak, meydan gibi dış mekânlardan çok, tiyatro girişleri, dükkân vitrinleri gibi iç mekânlarda sergileniyordu. Batıda, o yıllarda bir sanat dalı düzeyine erişmiş olan afişçilik alanında, Türkiye’de herhangi bir etkinlik yoktu. Almanya’da afiş öğrenimi görerek 1925’te yurda dönen ihap Hulusi (Görey), batılı anlamda afişçiliğin öncüsü oldu. Bu alanda uzun yıllar tek ad olan İhap Hulusi’nin özellikle ilk afişleri, o günlerin Alman afişçilerinin ortak çalışma üslubunu yansıttı. Güzel Sanatlar Akademisi’nde ilk afiş atölyesi 1927’de, Namık İsmail’in müdürlüğü sırasında açıldı ve başına Weber getirildi. Öğrenimi sırasında kendisini yetenekli bir öğrenci olarak kabul ettiren Mithat Özar, büyük boy afiş-resimler yaptı (1924-1927). Bir süre Paris’e giderek resim öğrenimini tamamlayan sanatçı, yurda döndükten (1932) sonra Güzel Sanatlar akademisinde Weber’in yerine afiş atölyesinin başına getirildi, bu görevde 1940’a kadar kaldı.
Bu dönemde yetişen Yusuf Karaçay ve Selahattin adlı iki öğrenci, afiş çalışmalarıyla dikkatleri çekti. Ancak, ikisi de fazla yapıt veremeden genç yaşta öldüler. Aynı dönemin afişçilerinden Kenan Temizan, yapıtlarında ihap Hulusi gibi, fotoğraflardan geniş çapta yararlandı. Mazhar Resmor, Faruk Morel, Tarık Üzmen, Natık Soyeren, Yusuf Karaca, Orhan Omay 1950’ye kadar afiş alanında adlarını duyuran sanatçılardı. Bu tarihten sonra, Güzel Sanatlar akademisinden yetişen afişçiler (Mesut Manioğlu, Selçuk Önal, Vedat Sargın, Rauf Alazan, Atilla Bayraktar vb.) yapıtlarında 1930-1945 arası Fransız afiş sanatına egemen olan bir estetik anlayışından esinlenerek, kendi yeteneklerinin doğal gücüne, uluslararası güncel beğeniyi katarak eser ürettiler.
1950’li yılların sonlarına kadar süren bu dönemde hemen tüm afişlerde bu özelliklere rastlanır. 1960-1972 yılları arasındaki dönemde, sanatçılar afiş sanatına biraz daha farklı yaklaştılar. Bu donemde, konu-içerik önem kazandı, içerikle özdeşleşme ön plana geçti. Hemen her afiş için özgün bir espri yakalama çabası ağır bastı. Bu kuşağın esinlendiği estetik, Polonya merkezli denilebilecek bir Orta Avrupa beğenisi ve deneyimleri oldu. Böylesi koşullar altında Türk afiş sanatı, ulusallaşma sürecini tamamlamadan uluslararası beğenilerin odaklaştığı noktayı amaçlayan bir gelişme gösterdi.
Bu dönemde, Türkiye’de afişçiliğin gelişmesine, daha çağdaş bir içerik kazanmasına katkıda bulunan başlıca sanatçılar şunlar oldu: Yurdaer Altıntaş, Metin Edremit, Turgay Betil, Sungu Çapan, Bülent Erkmen, Sait Maden, Mengü Ertel, Erkal Yavi, Aydın Erkmen, Sinan Bozkurt, Sadık Karamustafa, Fahrettin Sepetçioğlu, Leyla Uçansu vb.
1960’lı yıllarda başlayarak 1970’li ve daha sonraki yıllarda özellikle tiyatro, sinema, opera ve başta bankalar olmak üzere özel kuruluşlar için birçok özgün afiş üretildi. Endüstrinin hızla gelişmesi, reklam ajanslarının çoğalması gibi nedenlerle tüketim mallarını tanıtan afişlerin sayısı arttı. Günümüzde, televizyon reklamlarının olumsuz yöndeki etkisine karşın, Türkiye’de afiş sanatı gelişimini sürdürmekte, Türk afişçileri uluslararası yarışmalara katılmakta, ödüller kazanmaktadır. Afiş, yalnızca asıldığı yerde kalan bir sanat ürünü olmaktan çıkmış, her yıl toplu ya da kişisel birçok sergi açılmaya başlanmıştır. Bu konunun da ilk öncüsü ihap Hulusi olmuş (1923), onu yıllar sonra Atilla Bayraktar (1958), Yurdaer Altıntaş (1964) ve Mengü Ertel gibi sanatçılar izlemişlerdir.