Baş Bağlama ve Baş Süslemeleri

Baş bağlama, Anadolu’nun birçok yöresinde kadının toplumsal konumuyla yakından ilgilidir. Başa bağlanan yemeni, krep vb.’nin değişik anlamları vardır. Genç kızlar genellikle ak, sözlü olanlar uçuk renk yazma bağlarlar. Yeni evliler ve genç kadınlar al ya da canlı renkli yazmalar bağlar ve zülüf keserler. Yaşlı ve dullar kara ya da koyu renk yazmaları yeğlerler. Dul kadın kara yazma bağlamış, ama zülüflerini kısa bırakmışsa bu, onun yeniden evlenmek istediğine işarettir. Başlık üzerine bağlanan kreplerin sayısı kimi yörelerde kadının çocuk sayısını gösterir. Başlık üzerindeki altınlarsa, bazen kadının çocuk sayısını bazen de kaç yıldır evli olduğunu belirtir. Altın sayısı, takanın ekonomik düzeyini de gösterir. Bir sevinci olan, başına al; kederi olansa kara yazma bağlar.

Baş bağlama töreni, Anadolu’nun birçok yöresinde, günümüzde de yaygın bir uygulamadır. Bir bakıma evliliğin meşrulaştırılması anlamını taşır, ilk kez hamile kalan gelin, bunu çevresine duyurduğunda, yakınları ve komşuları çağırılır, bunlardan yaşlı ve hatırı sayılan biri, geline baş elbise denen özel giysiyi giydirir. Bundan sonra başı bağlanan gelinin yaşmağının sağ yanı tutturulur, sol yanı takılmadan en yakınlardan başlayarak, geline ne armağan edecekleri sorulur. Konukların, söz verdikleri armağanları çocuk doğduğunda getirmeleri gerekir. Armağan veremeyecek olanlar da gelinin göğsüne para iğneler. Bundan sonra gelin teker teker el öper ve eğlence yapılır.

Baş elbise, kimi yörelerde gelinlik kadar anlamlıdır. İpekli iç giyim üzerine ipek kadife üç etek ve Bursa ipeğinden yapılmış peştamaldan oluşur. Baş bağlama töreninden sonra bir daha giyilmez. Gelin öldüğünde tabutu üzerine konur ve birlikte gömülür.

Baş süslemeleri, ilkçağdan beri kadın giyiminin ana öğelerindendir. Özellikle Anadolu kadın giyiminde, baş süslemelerinin ayrı bir yeri vardır. Yörelere göre farklılıklar gösterir ve çok çeşitlidir. Yaşa, sosyal ve ekonomik duruma göre de değişir. Baş süslenirken ilkin saça biçim verilir. Genellikle saçlar uzundur ve örülür.

Yörelere göre değişmekle birlikte yeni gelinler ve genç evliler zülüf keser. Genç kızların, yaşlı ya da dul olanların zülüf kesmesi hoş karşılanmaz. Saçlar biçimlendirildikten sonra, sıra başlıklara gelir. Başlıklar hazır olur (fes, tepelik vb.), ya da doğrudan baş üzerinde düzenlenir. Başlığın üzeri yemeni, krep, oyalı yazma vb. ile donatılır. Bunlardan kimi başlık üzerine örtülür ya da sarılır, kimi de baş süslemesi bittikten sonra dış örtü olarak kullanılır. Bundan sonra başlık altın, boncuk, inci, oya, değerli ya da yapma taşlarla süslenir. Kadın baş süslemeleri içinde en zengin ve güzelleri gelin başlarıdır.

Kentlerde de yüzyıllar boyu çeşitli baş süslemeleri kullanılmıştır. Özellikle İstanbul’da işlemeli fesler, hotozlar, altın ya da gümüşten tepelikler, değerli mücevherlerle tutturulmuş ipek örtülerle baş süslenmiştir. Anadolu’da, özellikle kırsal kesimde, günümüzde de yaygın olan baş süsleme geleneği, kentlerde özgün biçimini XIX. yy.’dan başlayarak yitirmiş, yerini modanın öngördüğü biçimlere bırakmıştır.

Başlık, giyimi tamamlama ve başı koruma işlevi yanında, eski çağlardan beri bir ulusun ya da toplumsal sınıfların simgesi sayılmıştır. Bu nedenle köklü bir toplumsal değişim olmadıkça biçimini korumuş; birçok toplum, başlığa dinsel ve ulusal bir nitelik yakıştırmıştır.

Orta Asya Türklerinin giydiği başlıklar, genellikle posttandı. Keçe külah üzerine bez sararak giyilen başlıklar da vardı. Osmanlı devletinde, Tanzimat dönemine değin çok değişik başlıklar kullanılmıştır. Bunlar, genellikle, çuha, keçe, deri, kumaş ya da içine pamuk doldurularak dikilen bezden yapılıyordu. Başlığın biçimi rütbeye ve toplumsal sınıflara göre değişiyordu. Sadrazamların, beylerin, ulema sınıfından olanların, şeyhlerin, esnaf sınıfından olanların, kendine özgü başlık biçimleri vardı. Yeniçerilerin giyeceği başlık türleri de bir nizamnameyle belirlenmişti. Kimse başka sınıfa ait başlığı giyemezdi.

Padişahlar, sarıklı kavuk üzerine tuğ takarlardı. Sadrazam ve vezirler, genellikle kallavi”, mücevveze’, paşayı, kalafat’ adı verilen kavuk türlerini giyerlerdi. Asker dış ağaları da, rütbelerine göre selimi, kafes’ horasanı denilen kavukları kullanırlardı. Yeniçeri külahı, beyaz keçe ya da çuhadan yapılırdı. Subayların giydiği börklere üsküf” denirdi. Lağımcılar kalpak’, topçular ve tersane kalyoncuları puşi’, zırhlı asakır başları zerrin* külah, padişah maiyetinde bulunan solaklar ve peykler tas’ adlı bir başlık giyerlerdi.

Eyalet askerleri, kendi ülkelerinin başlığını giyer, esnaf başlıkları da birbirinden farklı olurdu. Bunlar dışında başlığın büyüklüğüne, biçimine, sarığın türüne göre çok değişik başlık adları vardı. Tanzimat döneminden sonra, bu tür baş giyimleri yalnızca din adamlarına serbest bırakılmış, resmi başlık olarak fes* kabul edilmiştir. Cumhuriyet döneminde ise fes giyilmesi yasaklanmış, şapka giyilmeye başlanmıştır.

Kadın başlıkları da dönemlere göre farklılıklar göstermiştir. Genellikle, hazır olanlar ve doğrudan baş üzerine uygulananlar olmak üzere iki türlüdür. Hazır başlıklar, fes. tepelik”, tas, taç’ vb. dir. Doğrudan başa uygulananlarsa belli bir beceri gerektirir. Saç ya da kumaşla doğrudan başa uygulanan hotoz, bunların en bilinenlerindendir. Fesler çeşitli boylarda, yumuşak ya da sert kalıp olur, kimisinin üzeri işlenirdi. En çok kullanılan kadın başlıklarındandı. Başlıklar üzerine krep, yemeni, oyalı yazma vb. örtülür, değişik baş süslemeleri yapılırdı.

Kentlerde, özellikle İstanbul’ da başlıkların üstü, ekonomik güce göre çeşitli mücevherlerle, kırsal kesimdeyse altın, boncuk, oya, vb. ile süslenirdi. Kentlerde geleneksel başlıkların yerini, modanın öngördüğü biçimler almışsa da, kırsal kesimde başlık giyme ve süsleme geleneği günümüzde de yaşamaktadır.

 

İlgili Makaleler