Bekçi Manisi Ne Demek? Neden Söylenir?
Bekçi manisi nedir? Bekçi manileri neden söylenir, özellikleri nelerdir? İstanbul’da bekçilerin bir dönem mani söyleme geleneği.
Bekçiler eskiden İstanbul’da önemli bir hizmeti yerine getiren görevlilerdi. Ramazan gecelerinde davul çalıp maniler okuyarak halkı sahura kaldırmak gibi görevleri de vardı.
Bekçi manileri hem birer halk edebiyatı metni, hem de ezgiyle okundukları için halk musikisi konusu olarak, kendilerine özgü bir gelenek meydana getirirler.
Mani esas olarak yedi heceli dizelerden oluşan dörtlükler halindedir. Ancak bekçi manileri sekiz heceli dörtlüklerden oluşur ve aralarında konu birliği gösteren bu dörtlükler birbirini izler. Bu nedenle kimi araştırmacılar birbirini konu bütünlüğü göstererek izleyen bekçi manilerine “mani katarları” adını da vermişlerdir. Bunlar sekiz heceli oldukları ve konu birliği gösterdikleri için “bekçi destanları” diye de adlandırılmışlardır. Bekçi manilerinin bekçiler tarafından sözlü bir gelenek olarak yaşatılması söz konusu ise de 18. yy’dan itibaren çeşitli yazmalarda toplanmışlar, 19. yy ‘da ise bunlardan yapılan küçük bir seçme, resimle süslenerek taşbasması olarak yayımlanmıştır.
Bekçi manileri, dinleyenlere çeşitli mesajlar ilettiği gibi, bunları kendine özgü bir mizah havası içinde gerçekleştirdiği için izleyicileri güldürürdü de. Bekçi ya da davulcu nereden geçiyor ve kimin kapısı önünde duruyorsa araya izleyicilerden ve ev sahibinden bahşiş isteyen sözler de sıkıştırırdı. Her bir mani katarı yazma ve basma kaynaklarda “fasıl” olarak adlandırılmış, buna göre hangi konuyla ilgiliyse “Fasl-ı Ramazan”, “Sanatlar Faslı”, “Sıçanlar Faslı” gibi başlıklar altında toplanmıştır.
Bekçi manilerinde eski İstanbul hayatının çeşitli safhalarını, birçok tarihsel yapıyla ilgili bilgileri görmek mümkündür. Bu tür manileri kapsayan taşbasması Bekçi Baba adlı resimli kitapçıkta otuz; Muhtar Yahya Dağlı tarafından derlenip yayımlanan İstanbul Mahalle Bekçilerinin Destan ve Mani Katarları adlı kitapta kırk; Âmil Çelebioğlu’nun aynı addaki bir yazmadan aktararak yayımladığı Ramazanname adlı kitapta ise yüz yirmi üç fasıl bulunmaktadır.
Ramazanname‘nin yazıya geçirilişi daha yakın bir döneme ait olsa bile ilk yazılışı 18. yyin ikinci yarısına kadar iner. Â. Çelebioğlu, bu kitaptaki dörtlüklerden birinde geçen Emir Mustafa dediler / Sorarsanız ismimizi dizelerine bakarak eserin Emir Mustafa adlı biri tarafından yazılmış olabileceği, hatta bu şahsın Yeniçeri Ocağı mensubu olmasının da muhtemel olduğu görüşündedir.
Bekçi manilerinde İstanbul yer ve yapı adlarıyla bunların özelliklerine ilişkin bilgilere rastlanır. Ayazma Camii, Beykoz Çeşmesi, Ayasofya Kütüphanesi, Ahır kapı Feneri bu manilerde birer fasıl ayrılmış yapılardır. Manilerde ayrıca ramazanın başlaması için hilalin görülmesi, su ve hurma ile iftar edilmesi, Bayezid Camii civarında yayaların, okçuların, Eyüp’te oyuncakçıların, Yenikapı da oduncuların bulunduğuna değinilmiş olması İstanbul’un eski çehresini yansıtmaları bakımından da ilginçtir.
Manilerde ayrıca çeşitli geleneklere de değinilmiştir. Ramazanın on beşinde yeniçerilere padişah tarafından baklava gönderilmesi , minarelerde kandiller yakılıp mahyalar kurulması, güllaç baklavası hazırlanıp yenilmesi, şekerden ağaçlar yapılması, iftar ve sahur vakitlerini duyurmak için top atılması, ramazanın yaza rastladığı yıllarda Kız Kulesi’nde iftara gidilmesi, mahalle çocuklarının fener taşlamaları, fener kırmaları ve külahını kaparak bekçiyi kızdırmaya çalışmaları, bekçilerin sopalarını yere vurarak dolaşmaları, fener ve davulun bekçilik alameti oluşu, bekçinin devamlı fenerle dolaşması, barata giymesi, davulcuda kılıç da bulunması bekçi manilerindeki kültür zenginliklerinin izleridir.
Halkın adak için Eyüp’e gidişi, kebabının ve oyuncaklarının ünlü olduğu, Ayazma Mesiresinin özellikleri, İstanbul’un kapıları, Yenikapı Mevlevihane’sinde hangi günler ayin yapıldığı, kuş. balık, para, gemi, meslek, esnaf, çeşitleri ve bunların özellikleri İstanbul’un ünlü cami, hamam ve çarşıları bekçi manilerinin belli başlı konularını oluşturur.