Büyücü Kime Denir? Kimler Büyü Yapar?

Büyücülük nedir? Gizli güçlerden yararlanarak, insana (nazar, bağlama, cin çarpma), hayvanlara ya da bitkilere (hayvan hastalıkları, kötü ürün vb.) kötülük etmeye yönelen uygulama. Bazı toplumlarda ya da toplumsal gruplarda geçerli olan ve kimi kötülüklerin, belirli kişilerin düşmanca ve görünmez eylemlerinden kaynaklandığını varsayan kuram.

Toplumsal antropoloji için büyücülük konusundaki halk inanışlarının özel bir anlamı vardır. Çeşitli bahtsızlıkların, görünmez “büyücülerin” kötü niyetli eylemlerine atfedilmesi anlamında büyücülük, birçok toplumda, hatta bu tür inanışların bilimin etkisiyle zayıfladığı çağdaş toplumlarda bile geçerlidir.

İşlevleri farklı, iki tür büyücülük vardır. Birincisi, İngilizlerin sorcery (kara büyü) dedikleri ve isteyerek yapılan kötü eylemleri kapsayan büyücülük türüdür. Bunda, sorcerer’ın (büyücü), nesne büyüsünün tekniklerini ve eşyalarını kullandığı varsayılır: içinde çoğunlukla kurbanın bedeninden parçalar (saç, tırnak) taşıyan mineral, bitkisel, hayvansal kökenli karışımlar ya da kurbanın sürekli dokunduğu nesneler (giysi, vb.). Tüm bunların yanı sıra okuyup üfleme, vb. gibi çok değişik, ama görülmez işlemler de (iğne batırma, bir şey yutturma, kurban fark etmeden dokunma) yapmak gerekir

İkinci tür ise, İngilizlerin witchcraft (cadılık) diye adlandırdıkları büyücülüktür ve cadıların egemen olduğu görünmez bir evreni varsayan yaygın bir inanıştan kaynaklanır. Cadılar ya doğuştan öyledirler (anormal bir şekilde ya da anormal özelliklerle doğan bir bebek, çoğunlukla, annesini öldürmek isteyen bir witch olarak kabul edilir) ya da belirli soylara, yaş kümelerine, toplumsal statülere göre bu sıfatı alırlar: bazı toplumlarda, yaşlı kişilerin, kadınların, zenginlerin büyücülüğünden şüphelenilir, çünkü bu zenginlerin başarısı, çevreyle ve büyücülerin gücüyle suç ortaklıklarının sonucudur.

Yoksullar ya da toplum dışına itilmişler ise, tam tersine, büyücülere borçlu oldukları için başarısızlığa uğramışlardır. Kimi toplumlarda, “büyücülük” yoluyla kötülük yapmak, organları üzerinde (örn. karaciğerde) özel işaretleri bulunan kişilere özgüdür. İşaretler, seçilmiş kişilere kalıtımla geçer. Büyücülüğün dünyası, belirli bir toplum içinde yapılanmış inanışlarla ilgilidir. Toplum içinde büyücüler, günlük yaşamda rastlanan diğer gruplara benzemekle birlikte, görünmeyen, genel olarak benimsenmiş kurallara uymayan (geceleyin faaliyet gösterme, kan dökme), ama benzer ilkelere göre örgütlenmiş bir grup oluştururlar: her büyücünün, grubun öteki üyelerine olan borcu ve hiç durmadan yeni kurbanlar sağlama zorunluluğu böyle açıklanabilir.

Büyücülük aynı zamanda, yaygın düşsel tasarımların ve bir toplumun kendisine ilişkin kolektif, yapılanmış ve tutarlı tasarımlarının da konusudur. Büyücülük, her şeyden önce bir kuramdır ve bir inançlar bütünüdür; işlevi de, felaketi, hastalığı, ölümü dış nedenlerle (kıskançlık, başkalarının kötü niyetli eylemleri) açıklamaktır. Bu inançların toplumsal olarak yapılanmış temel niteliği, büyücülüğünden kuşkulanılan kişilerin, hatta tedavi ve cezalandırma yöntemlerinin her toplumda farklı biçimler almasından anlaşılır: öyle ki, bazı etnilerde büyücünün, aynı soydan ya da ana ya da baba soyuna bağlı yakın akrabalardan geldiği kabul edilir. Bu grupların üyesi olmayan bir kişinin şunun ya da bunun kötülüğüne yol açan bir büyücü olduğu kabul edilmez.

Cezalandırmalar, basit bir şüphelenmeden ya da bir köy dedikodusundan, bir kişinin ölümüne oybirliğiyle karar verilmesine kadar uzanabilir. Bu nokta, yaygın bir yanlış anlamanın düzeltilmesini de sağlar: eski Avrupa toplumlarında olduğu gibi bugünün geleneksel toplumlarında da büyücü, tanım olarak eylemleri izlenemeyen kişidir; onun eylemleri toplumsal düş gücünün bir yansımasıdır. Birçok Afrika atasözü “hiç kimse büyücülüğünü açıklayacak denli deli değildir” der. Bunu açıklayanlar ya toplumsal kurallara aykırı davranan kişiler, engizisyonca yakalanmış cadılar ya da Afrika toplumlarında yapayalnız kalmış yaşlılar, yani bütün bir grubun tepkisini üzerine çekmiş kişilerdir. Bu kişilerin, gerçek ya da düşsel ayıplarını itiraf etmeleri, aslında herkesin, büyücülüğe (saldırganlığı ve felaketi açıklayan bu ilkeye) inanmış ve bağlanmış olduğunu gösterir.

Batı tipi geleneksel toplumlarda, gizli güçlerden yararlanma, kara büyüyle eş tutulur. Kara büyü, doğaüstü bir gücü harekete geçirir ve kurbanını felakete sürükler, oysa büyünün amacı iyiliktir. Büyü ve büyüyü uygulayanlar, toplumsal grupla bütünleşebilirlerse de, kara büyü yapanlar (özellikle kadınlar) toplum dışına itilirler. Kara büyüde, kötü güçlerle bağlantı kurmak, büyüde ise bunlardan kurtulmak söz konusudur. Kara büyücülüğün iki değişik yönü vardır: bir yandan bireysel uygulama sayılan bağlamalar ve etkilemeler, öte yandan gerçek bir kült içinde ortak biçimde yapılan kara büyü (büyücünün iblisle anlaşma yaptığı ve haftada bir kez İblisin bizzat yönettiği bir toplantıya katılması gerektiğine inanılırdı).

Tarihsel açıdan kara büyücülük olgusu, antropologlara göre özel bir duygu ve inanç dizgesine bağlıdır. Bu dizgenin ilk kaynakları Avrupa paganlığının tanrılarında (özellikle Diana kültünde) ya da Ortaçağ kökenli iblisçilikte aranabilir. Tanrıbilimcilerin çalışmaları, kara büyünün, Hristiyanlığın mücadele ettiği sayısız kült ve ayinlerde iblisin bulunmasına bağlı tartışılmaz bir olgu olduğunu kanıtlamaya yöneliktir. Psikiyatrlar ise, XIX., yy.’ın başından bu yana büyücülüğü, bulaşıcı ve kolektif bir delilik olarak değerlendirmektedirler. Büyücülük, bu tür inançların yaygın olduğu ve akıldışı kabul edilen her şeyin büyü sayıldığı bazı kırsal bölgelerde canlılığını korumaktadır.

Büyü ve büyücülük insanlık tarihinin çok eski dönemlerine kadar gider. Doğa karşısında kendini âciz ve eksik hisseden insanoğlu, gizli güçlerle kendi arasında bağlantı kurabilecek birtakım aracılara ihtiyaç duymuştur. Bu aracılarda olağanüstü yetenekler bulunduğu varsayımından yola çıkarak, büyücülerden, insanüstü davranışlar beklemiştir.

TEK tanrılı dinlere geçildiği zaman bu inançlar ortadan kalkmamış, sözgelimi, Hıristiyanlığın bütün yasaklamalarına rağmen büyücülük ve boş inançlar toplumlar içinde gizli gizli yaşamlarını sürdürmüştür. Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde, erkek ve kadın büyücüler, büyü törenleri yapar, insanlara veya hayvanlara nazar değdirirler, Boynuzlu Tanrı’yı veya İlâhe Ana’yı yardıma çağırırlardı.

Eskiçağ törenlerinin bir devamı olan ve şabbat adı verilen cumartesi gece yarısı toplantıları kırlarda yapılırdı; bu toplantılar sırasında, gece yarısından şafak sökünceye kadar şarkılar ve danslarla şeytan yardıma çağrılırdı.

İnsanların Yakıldığı Odun Yığınları

Kaygı uyandırıcı biçimde çoğalan ve kilisenin iktidarını tehlikeye düşüren bu gibi uygulamalar karşısında, Hristiyan büyükleri ve kilise şiddetle tepki gösterdi. Mahkemeler kuruldu. Engizisyon ortalığı kasıp kavurdu (XII. yy. sonu). Fransa’da, 100 000’i aşkın büyücü kadın, komşularının ihbarı üzerine, yakalanıp işkence edildikten sonra diri diri yakıldı.

Avrupa’da ortalığı kırıp geçiren bu büyücüleri temizleme uygulaması, sonradan Kuzey Amerika sömürgelerine de sıçradı (1692 yılında, Salem büyücülerinin yargılanması). Bu moda, ancak XVII. yy.ın sonunda hafifledi ve önü alınabildi.

İslâm inancında da büyü yasaktır, ama insanların özel hayatlarını düzenlemede çaresiz kalınca bu yönteme başvurdukları görülür. Sözgelimi temize çıkmak isteyen bir sanık, kocası tarafından terk edilen bir kadın, değerli eşyası kaybolmuş bir kimse büyü yoluyla isteğine kavuşacağına inanır. Büyücüler, yapılmış büyüyü bozma işlemini de üstlenirler.

Günümüzde, A.B.D.’de ve Avrupa’da, özellikle bazı ıssız kırsal yörelerde, büyücülük törenleri hâlâ yaşamakta, eski efsaneler her zaman dilden dile aktarılmaktadır.

İlgili Makaleler