Cenaze Törenlerinde Saç Kesme Adeti

Cenaze törenleri, eski Türkçe’de “yuğ” adı ile tanımlanır. Orta Asya Türkçesi’nde; “yığlamak”, ağlamak“) ve “yığlagur” da ağlayıcı dernektir. Bu kelime ile ilgili olduğu anlaşılan “yuğ” veya “yog”, ağlama; yuğ veya yog töreni de mâtem/yas töreni, demektir”).

Eski Türkler’de yuğlara, yani cenaze törenlerine büyük önem verilir. Ölen kişinin derecesine ve çeşitli yörelere göre yuğlar, az çok birtakım farklılıklar gösterirdi. Bütün Türk topluluklarında yuğlar tüyler ürpertici bir şekilde cereyan eder, yüzler çizilir, burunlar ve kulaklar kesilir, saçlar yolunurdu. Şiddetli ağlamalar esnasında ağıtlar söylenirdi. Bu hareketler ölüm esnasında olduğu gibi, cenaze merasiminde de tekrarlanırdı”).

Yas belirtilerinden olan “saç kesme” âdetinin kökeni, Türk kültür tarihinde Hun’lar çağına kadar inmektedir. Jordanes, Atillâ’ya yapılan cenaze törenini anlatırken; “onlar kendi âdetlerine göre saçlarının bir kısmını kestiler. Kendilerini çirkin yapacak şekilde yaraladılar. Onlar bu büyük savaşçıya, kadınlar gibi göz yaşlarıyla değil, kanlarıyla ağlamak istediler.” demektedir.

Arkeolojik kazılar, saç kesme geleneğinin çok eski devirlerde de mevcut olduğunu göstermektedir. Noan-ula’da bulunan bir Hiyong-nu (Hun) mezarında ipek içinde yumak yapılmış 17 telem bulunmuştur. Pazırık’taki II ve III nolu kabirlerde de telemler görülmüştür. Bazen saç kesme yerine saç örgülerinin çözülmesiyle de yetinilmiştir. Bazen sakallar da matem alâmeti olarak kesilirdi.

Kök-Türkler de, inançlarının gereği olarak yüzlerini çizip kan akıtırlar, saçlarını ve atlarının kuyruklarını keserlerdi”‘.

Orhun kitabelerinde Kül Tegin ve Bilge Kağan’a yapılan matem törenlerinin tasvirlerinden anlaşıldığına göre, Kök-Türkler yas tutarken saçlarını, kulaklarını… keserler, feryat ederek ağlarlardı’7′. Kök-Türk yazıtlarında; Bilge Kağan için dikilen kitabede, “bunca millet saçını, kulağını kesti”‘8’ şeklinde geçen sözler de bunu ifade etmektedir.

Dede Korkut Destanlarından anlaşıldığına göre, Oğuzların cenaze ve yas törenleri, biraz İslamlaşmış olmakla beraber Hunlar ve Kök-Türklerin cenaze ve yas törenlerinden farksız olmuştur. Ölünün bindiği atının kuyruğunu keserler, bu atı boğazlayıp aşını verirler, bağıra bağıra ağlarlar, yüzlerini yırtarlar, saçlarını yolarlardı’.

“Saç kesme” motifinin işlendiği Dede Korkut destanlarındaki yas/matem ile ilgili olarak şu ifadeleri kaydetmekte fayda görüyoruz :

“Boyu uzun, beli ince Burla Hatun boynu ile kulağını tuttu düştü güz elması gibi al yanağını çekti yırttı, kargı gibi kara saçını yoldu. oğul oğul diyerek feryat figan etti ağladı… 

“Beyreğin babası kaba sarığı kaldırıp yere çaldı, çekti yakasını yırttı, oğul oğul diyerek böğürdü feryat figan etti. Ak bürçekli anası boncuk boncuk ağladı, gözünün yaşını döktü, acı tırnak ak yüzüne aldı çaldı, al yanağını yırttı, kargı gibi kara saçını yoldu, ağlayarak evine geldi.”

İbn el-Cevzi, Selçuklu Sultanı Alparslan için Bağdat‘da yapılan yas törenini anlatırken, halifenin karısı olan kız kardeşi Arslan Hatun’un yedi gün oturarak matem tuttuğunu, bu matem esnasında cariyelerinin saçlarını kestirdiğini, kendi saçını da kesmek isteyince halifenin buna mâni olduğunu kaydeder!

Selçuklu Sultanı Melik Şah da oğlu Davud’un ölümü üzerine büyük yas tutmuş, günlerce otağından dışarı çıkmamıştı. Defin merasimi için hükümet merkezi olan Isfahan’a gelen Türkler (Oğuzlar), saçlarını kesmişler, atlarının alınlarını çizerek, eyerlerini ters çevirmişler, kendileri de karalar giyerek yas tutmuşlardı”

14. yüzyılda bu âdetin Aydınoğlularında da bulunduğunu “Desturnâme-i Enveri”nin şu beyitlerinden, Umur Bey’in babasına yas tutarken saçını kestiğini, öğreniyoruz :

“Hasta Muhammed Beg ölür andan gider
Kesti paşa saçını anda ah eder”

Umur Bey, Saruhanoğlu Süleyman Bey’in yas töreninde de saçını kesmiştir :

“Açdı baş saç kesdi paşa ağlıyu Firkat odiyJe yüreğin dağhyu”‘

Şeyhi Ebu Sa’id Meyheni’nin menkıbelerinde anlatıldığına göre şeyhe karşı yaptıklarına pişman olan Türkmen beyleri, şeyhin huzurunda ağlayarak tövbe etmişler ve saçlarını kesmişlerdir”‘).

Merhum Prof. Dr. Abdükadir İnan’ın tespitlerine göre Orta Asya Türk boylarından olan Beltirler, ölüyü defin edip eve geldikten sonra ölünün dul kalan karısının saç örgülerini çözüp dağıtır ve yarısından aşağısını keserler. Dul kadın ancak ölünün yedisinden sonra saçlarını örebilir. Dul kadınların saçlarını kesmeleri, matem alametlerinden biri olduğu anlaşılmaktadır.

Yas alameti olarak saç kesme adeti, Sagay Türklerinde de tespit edilmiştir. Sagaylar, defin törenini tamamlayıp ölenin evine döndükten sonra, karısının saç örgüsünü yarısından keserler.

Kazaklar’da da definden sonra, ölünün karısının ve kızlarının saçlarını kesme adeti vardır. Kesilen saçlar, ölünün diğer kıymetli eşyaları ile birlikte mezara gömülür.

Türk kültür tarihinde iki bin yıllık gibi bir geçmişe sahip bulunan “saç kesme” adeti, Türkeli’nin Anadolu kesiminde de yaşamaktadır.

Misal olarak, Kars yöresindeki Karakalpaklar’da bulunan’) bu adeti, Mersin’de yerleşik Yörük-Türkmenler ‘de de görmekteyiz.

Folklor araştırıcısı Ali Rıza Yalman (Yalkın)’ın verdiği bilgiye göre, Güney Anadolu’daki Türkmen oymaklarında, yas alameti olarak genç kadınlar, kendi elleriyle kendi saçlarının iki üç örgüsünü keserler”

Yas belirtisi olan “saç kesme” adeti, Türk boylarından biri olan Kürtler’de de yaygındır.).

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki aşiret ve kabilelerimizde, yakın zamanlara kadar, özellikle aşiret reisleri veya ileri gelenlerinin cenaze törenleri pek muhteşem olurdu. Asırlar önce anayurt Türkistan’da “yuğ” adıyla tertiplenen ölüm törenlerinin, yüzyıllar geçmesine rağmen, aynı inanç ve düşünce yapısı içinde hiç değişmeden aşiretlerimizde sürdürüle gelmesi, çok derin anlamlar ifade etmektedir.

Doğu Anadolu’da (özellikle, Mardin-Cizre yöresinde) pek meşhur olup, “dengbej” denilen halk ozanlarının dilinden düşmeyen “Memo Alan Destanı”nda, destan kahramanı olan Memo’nun cenaze töreninde, “saç kesme” motifinin işlenmiş olduğunu görmekteyiz. 

Ziya Gökalp, Kürt aşiretleri hakkındaki incelemesinde; Diyarbakır, Şanlıurfa ve Mardin yöresi aşiretlerinde gördüğü “saç kesme” âdetine işaret etmektedir.

Ziya Gökalp’ın tespitlerine göre :

“Aşiret reislerinden veya ileri gelenlerinden birisi vefat ederse, cenazeye mensup kadınlar, saçlarını keserek bir mızrağın ucuna takarlar. Vefat edenin elbiselerini ağaçtan yaptıkları bir heykelin üzerine geçirirler. Kısrak ve tüfeğini yanına getirirler’. Etrafını bir çok kadın sarar. (Ölenin) mazisinden bahisle beyitler okur, feryat ve figan ederler.”).

Kars’ın Merkez Söğütlü köyündeki Kürtler arasında yaptığı araştırmada, Mehmet Alkaş; “ölen kimsenin hanımı, kız kardeşi, anası ve en yakın arkadaşları ölüm haberi alır almaz tırnaklarıyla yüzlerini yırtarlar. Bunu müteakip, mahalli şivelerle acılarını belirten ve ölen kimselerin iyiliklerini ihtiva eden ağıtlar söylerler. Tıpkı Kök-Türkler’de olduğu gibi. Eğer ölen kimse hürmete şayan bir şahıs ise anası, bacısı iki sıra halinde örülen saçlarının bir örgüsünü keserler ve elbiselerine dikerler,” demektedir. Yine aynı araştırmada; “ölen Keçeroğlu Ağa’nın karıları saçlarını kesip ağanın elbisesine dikip esvaplarını ters giydiler,””) kara bağladılar…””) denilmektedir.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da önemli iz bırakan bu eski Türk âdeti; kısa bir süre önce yayınlanan ve sahasında “ilk” diyebileceğimiz, oldukça zengin ve enteresan folklorik malzemeler ihtiva eden “Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri” isimli kitapta da, söz konusu edilmektedir. Kitabın yazarı olan ve Doğu Anadolu Türk kültürü üzerine önemli tespitleriyle konuya yeni bir anlam ve açıklık getiren Sayın Yaşar KALAFAT, Elazığ ve Bitlis yörelerinde derlediği konumuz olan “saç kesme” âdeti ile ilgili tespitlerine anılan incelemesinde yer vermektedir””).

Bu geleneğe, hemen hemen bütün Türk boy ve oymaklarının cenaze törenlerinde rastlanmaktadır.

Kaynak: Ahmet Turan, Türk Kültürü Araştırmaları Doğu ve Güneydoğu Anadolu 1. Cilt