Cuma Neden Önemlidir? Cuma Günleri Neler Yapılır?
Müslûmanlarca haftanın kutsal sayılan günü. Cuma namazı, cuma günü cemaatle kılınan öğle namazı.
Cuma alayı, Cuma selamlığı ya da selamlık resm-ı âlisi de denir, padişahların cuma namazı kılmak için camiye gidiş ve gelişlerinde yapılan tören. Cuma divanı, Osmanlılar’da, cuma günleri sabah namazından sonra, sadrazam konağında Rumeli ve Anadolu beylerbeylerinin de katılmalarıyla yapılan toplantı. Cuma tatili, cuma günleri yapılan resmi tatil.
Müslümanların cuma namazını kılmak üzere camilerde toplanmalarından ötürü bu güne “cem” (toplanma) kökünden cuma ya da cumua denilmiştir. Hz. Muhammet, cuma gününün müslümanların bayram günü olduğunu, birçok önemli tarihsel olayın bu günde gerçekleştiğini belirtir, bu nedenle bu kutsal günde yıkanmayı, temiz giyinmeyi, güzel koku sürünmeyi öğütler.
Cuma namazı, dinin yükümlü saydığı her müslüman erkeğin kılması farz (farz-ı ayn) olan bir ibadettir. Hz. Muhammet, bu namazın önemi üzerinde ısrarla durmuş ve üst üste üç cuma namazını özürsüz kılmayanın dinini tehlikeye sokacağını belirtmiştir.
Müslümanlığın ilk dönemlerinde cuma ezanı hutbeden önce mescidin içinde okunur, kent ya da kasabalarda yalnız bir camide cuma namazı kılınırdı. Sonraları, müslüman nüfusun artması, yerleşim merkezlerinin genişlemesi gibi nedenlerle aynı kentte birçok camide cuma namazı kılınması zorunlu oldu. Halife Osman döneminde (644-656), namazdan önce caminin dışında da ezan okuma geleneği başlatıldı; bu ezana “dış ezan”- caminin içinde, hatibin hutbe okumadan önce okunanına da “iç ezan” denildi.
Cuma suresinde belirtilen buyruk uyarınca, namaz vaktinde, üzerine cuma namazı farz olanların başka işlerle uğraşması haramdır. Vakit namazlarından değişik olarak, kesinlikle camide ve toplu olarak kılınması gereken cuma namazı, o günün öğle namazı yerine de geçer Bu nedenle cuma namazından sonra, ayrıca öğle namazı kılınması gerekmez. Herhangi bir nedenle cuma namazına katılamayanlar, yalnız öğle namazını kılar. Farz olan cuma namazı, iki rekâttır. Ayrıca, dördü farzdan önce, dördü de farzdan sonra sekiz rekât da sünnet kılınır. Kadınlara, çocuklara, özgür olmayanlara, yolculara, camiye gitmekte güçlük çekecek ölçüde hasta, sakat ve yaşlı olanlara cuma namazı farz değildir. Cuma namazının makbul sayılabilmesi için namazı yetkili bir din görevlisinin kıldırması, namazdan önce hutbe* okunması, namaz kılınan yerin herkese açık olması ve na mazın öğle vaktinde, cemaatle kılınması gerekir. Hz. Muhammet ilk cuma namazını, hicret sırasında (622) Medine yakınlarında Rauna denilen vadide kılmış, sonradan buraya Mescid-i cuma (cumua da denir) denilen bir cami yaptırılmıştır.
Tarih de Cuma Günleri
Tören, Osmanlılar’da padişahlığın ve halifeliğin bir tür belirtisi sayıldı. Selçuklular döneminde başlayan bu gelenek, halifeliğin kaldırılışına kadar sürdü (1924).
Padişahlar saraydan çıkmadan önce, saray ile namaz kılınacak cami arasında yol boyunca yeniçeriler dizilirdi. Padişahın namaz kılacağı seccade, hazinedar ağa tarafından hünkâr mahfeline (mahfel-i hümayun) serilir, camide buhurdanlar yakılırdı. Cami mütevellisi, padişaha sunulmak üzere 12 tepsi meyve ve çiçek hazırlardı. Padişah, belli kurallara göre, atına bindikten sonra yanında sadrazam, vezirler, kadılar, bilginler ve devlet önde gelenleri olduğu halde camiye doğru ilerlerken, alkış ağaları kendisine “uğurun hayr ola, ömrün uzun ola, saltanatına mağrur olma, padişahım, senden büyük Allah var” diyerek alkış tutarlardı. Camiye varıldığında, yeniçeri ağası padişahın çizmelerini çıkartarak terliklerini giydirirdi.
Daha sonra, sadrazam ve yeniçeri ağası padişahın koltuğuna girip onu hünkâr mahfelindeki seccadesine kadar götürürlerdi. Bu sırada cami mütevellisi çiçek ve meyveleri padişaha sunar, o da bunları kadınlarına, kızlarına ve kız kardeşlerine armağan olarak gönderirdi. Namaz kılındıktan sonra padişah cami dışında bekleyen atına biner ve geldiği yoldan törenle sarayına dönerdi.
XVII. yy.’da, istanbul’da çeşitli ayaklanmalar baş gösterince, padişahların güvenliği açısından, cuma alayları basite indirgendi ve camilere gidiş-dönüşlerdeki gevenlik önlemleri artırıldı. Padişahlar, yalnızca divan çavuşları ve peykler ile bu törenlere çıktılar. XIX. yy.’da ise, yeniçeri ağasının törendeki görevini seraskerler üstlendi. Abdülhamit N’nin tahta çıkmasıyla (1876) birlikte, padişahlar törenlerde at yerine dört at tarafından çekilen saltanat arabası kullandılar. Törene, asker, sivil devlet önde gelenleriyle ilmiye sınıfı önde gelenlerinin katılmaları usulü yeniden konuldu. Tören yolunda, çeşitli sınıf birkaç tabur asker ile hünkâr çavuşları ve tüfekçilerin dizilmeleri de gelenek halini aldı. Töreni izleyebilmeleri için yabancı elçilik mensuplarına Yıldız sarayı selamlık mabeyn dairesinin önündeki set üzerinde kapalı bir yer ayrıldı.
Cuma tatili. Osmanlılar döneminde önceleri, cuma namazı dolayısıyla, namazın sürdüğü zaman kadar bir tatil yapılırdı Resmi daireler ve okullar ise çarşamba günü kapalı olurdu. Bir ara da perşembe günü resmi tatil sayıldı. Resmi dairelerde cumaları tatil uygulamasına ise, 1826’dan sonra başlandı. Medreselerde salı ve cuma günleri tatil yapılması geleneği sürdürüldü. Tanzimat’tan (1839) sonra, resmi tatil perşembe öğleden sonra ve cuma günü olarak saptandı. Cumhuriyet döneminde 2 ocak 1924’te kabul edilen bir yasa ile cumartesi öğleden sonra yarım gün, pazar tam gün hafta tatili olarak kabul edildi.