Dede Korkut Hikayeleri Hakkında Kısa Bilgi
Dede Korkut, İslamlıktan önceki Türk ozanlarının toplum içindeki şairlik, bilicilik (kahinlik), musikicilik gibi görevlerini kendinde toplamış, onları İslami bir renk altında sürdürmüştür.
Dede Korkut Hikayeleri, konularını, halkın günlük yaşamından, inançlarından, gelenek ve göreneklerinden almıştır. Eserde adı geçen Oğuz hükümdarının Bayındır Han; Kazan Beyin ise tüm Oğuz beyleri olduğu sanılmaktadır. Dede Korkut ise Korkut Ata’dır; ulu, bilge, bilgisi ve görgüsü ile örnek bir kişidir.
Eserin geniş adı, Kitâb-ı Dede Korkut alâ Li-sân-ı Tâife-i Oğuzan (Oğuz Boyunun Dili ile Dede Korkut Kitabı)’dır. Akkoyunluların egemen olduğu Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi’nde, XV. yüzyılın ortalarında yazıya geçirildiği sanılıyor. Eser, destan hikaye niteliği taşır. Bu hikayelerde, XII.-XIII. yüzyıllarda o bölgeye gelip yerleşen Müslüman Oğuzların, iç ve dış savaşları anlatılmıştır.
Dede Korkut Hikayelerinin Türk, halk edebiyatının en güzel ürünü olduğu üzerinde tüm araştırmacılar birleşmektedir. Edebiyat tarihçisi Fuad Köprülü, “Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede” Korkut’u öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar.” demektedir.
- Kitabın bugüne kadar iki nüshası bulunmuştur: 1. Dresten nüshası, 2. Vatikan nüshası. Dresten Kral Kitaplığında korunan birinci nüshada 1 giriş ile 12 hikâye vardır.
Her iki nüshanın da giriş bölümünde, kitaba adı verilen kutsal ozan Dede Korkutun kişiliği anlatılmış, özdeyişleri sıralanmıştır.
Dresden nüshasındaki on iki hikayenin ikisinde, Oğuzların kendi iç çatışmaları; ikisinde, doğaüstü varlıklara (Azrail, Tepegöz) karşı giriştikleri mücadeleler; geri kalan sekizinde de komşuları olan devlet ya da beyliklerle yaptıkları savaşlar anlatılmıştır.
Bütün hikayelerde, genel olarak, yiğitlik havası eser. Bundan başka, kimi kahramanlar olağanüstü güce sahiptirler, kimilerinin vücut yapıları dahi doğalın üstündedir, kimileri ise tanrı gücüyle kerametler gösterir. Hikayeler bu bakımlardan destan özelliği taşımaktadırlar. Fakat düz yazıyla yazılmaları, kısa olmaları, ayrıntılar üzerinde durmamaları bakımlarından destandan ayrılırlar. Destan çağı geçtikten sonra, halk arasında oluşan ve destan-hikaye niteliği gösteren bu tür hikayeler halk hikayesi türüne girer.
Eserde nazımla düz yazı karışık olarak kullanılmıştır. Hikayecinin ağzından söylenen yerler her zaman düz yazıyla yazılmış; fakat heyecanlı olaylar sırasında kişilerin ağzından söylenen ve olaylar karşısında kişilerin duygularını bildiren yerler nazımla yazılmıştır.