Elazığ Harput Keklik Avı ve Avcıları
Harput – Elâzığ ve dolayları iklim itibariyle keklik nesli için pek müsait olduğundan bu bölgede keklik boldu. Harputlu olup da Keklik avından zevk almayan hemen hemen hiç kimse yok gibiydi.. Yüksek meclislerden tutunuz da, halk toplulukları arasında Keklik avlarının hususiyetlerinden bahsedilir ve avlara ait bir çok hikâyeler zevkle anlatılır ve dinlenilirdi.
Keklik: Sesi, Uçuşu, rengi ve hatları itibarıyla güzelliği ve bilhassa eti ile kendini Harputlulara sevdirmiş bir av hayvanı olmakla beraber, hiç bir ev veya bir konak yoktu ki, pencerelerinde, çıkmalarında kafesler içinde tatlı tatlı öten bir kaç keklikleri bulunmasın. Eski şairlerden birisi Kekliği şöyle övmüştür :
Tayr-ii Lahmin cümleden â’lâsı kekliktir
Onu zevk-ü safa ile yemek de beyliktir.
Maalesef bu gün Harput ve dolaylarında Keklik nesli azalmıştır. Bu olay, av meraklılarını; Karakoçan, Bingöl, Palu, Mazgert, Çemişgezek gibi uzak mesafelere gitmeğe mecbur bırakmaktadır. Halbuki, bir zamanlar Harput’un dört çevresi, bilhassa Aslan dağı tepeleri Keklik sürüleriyle doluydu. Neslin yok olmasını, ilgililer mevsimsiz avlanmalarda, Keklik yumurtalarının bir çok cahil kimseler tarafından toplanılmasında, kısın şiddetli aylarında ise Kanbalak avlarıyla kekliklerin toplanma ve öldürülmelerinde buluyorlar.
Esasen Keklikler, ötüşleri, yaşadıkları arazi ve renkleri itibariyle birbirinden tamamıyla ayrı üç cins üzerine üremektedirler. Bunlar: Çil, Kınalı ve Ur denilen kekliklerdir.
1 Çil Keklik : en ziyade mezru arazi üzerinde yerleşir ve yuva yapar. Bu cinsin devamlı bir avcılığı yoktur, ancak uçar avlarında tesadüfen bu keklikler de avlanabilir.
2 Kınalı Keklik : Memleketin bütün dağlık bölgelerinde yer alır.. Av meraklılarını iptilâya düşürecek derecede cazip ve zevkli bir avdır, hem de çeşitlidir.
a) Çatı Âvı : Bir marttan başlayarak Nisan sonuna kadar iki aylık bir süre içinde devam eder. Memleketimizin eski çatı avcıları başta, Hacı Lütfullah, Tulumcu Ali Kaya, Kurt dereli Bayram çavuş ve sonraları, Bedri Çarsancaklı, Kıraç ağası Ferit bey, ibrahim Öcal, Saraç Ali… Hâlen devam edenler: Terzi Mehmet Temizer, Hasan Çavuş, Muhtar Ahmet, Şatıroğlu Ahmet, Mustafa Selman ve Fikret Selman gibi tanınmış avcılardır. Bunlardan başka bu gün için Elâzığ’da 400’e yakın çatı avcısı vardır.
b) Meri Âvları : Dişiler kuluçkaya yatıp da ortadan kayıp olunca Meri avları başlar… 10 Mayıstan 20 Hazirana kadar 40 gün devam eder. Bu avlar da şöyle olur: Av mahallerine, yâni keklik sürülerinin bulundukları yakın dağ tepelerine hususî surette meterisler yapılır. Avcılar, şafak atmadan yanlarına yıllardan beri kafeslerde besledikleri çığırtkan bir erkek keklik alarak tüfekleri, av çantaları omuzlarında, Meterisin bulunduğu semtlere doğru yola koyulur ve Meterise gelince de: Ellerindeki kafesi, Meterise 40-50 adım uzakta (KALE) denilen yuvaya konulur ve üzeri ufak ufak taşlarla veya çalı, çırpı ve ot kurularıyla kapatılır ve kafesin üzeri bu suretle maskelenir ki, bunların birincisine (Gözleme), ikincisi ne de (Güvenleme) denilirdi.
Sonra avcı Meterise girer, beraberinde taşıdıkları bir postu veya ufak bir hah seccadeyi zemine serer, tüfeklerini de yanlarına alarak oturur. Çubuklarım yakar… Tüttürmeğe başlarlar… Gel keyfim gel!… Tam bu sırada yuvadaki Meri ötmeğe ve çağırmaya başlar… Ne zaman ki, Merinin ötüşüne uzaklardan veya dere içlerinden cevap verilmeye başlanır… Âvcı, heyecanla hemen Tüfeğini eline alır ve dikkat kesilerek, sesin hangi yönden geldiğini gözetler… Sürü, tam kaleye yaklaşıp da ateş menziline girdimi, avcı tüfeğin namlusunu aym taraf mazgallarından birisine kor, o olmazsa, hemen yanındakine alır ve ateş açar… Ateşi takiben Meterisden atlayarak çıkar ve tüfek menziline doğru koşar… Bazen bir iki, çok defa da beş altı keklik düşebilir… Bunları toplar, Meterise getirir ve yine ikinci bir gelişi beklemeğe başlar: Fakat ikinci geliş nadiren olur, bir kere kafesteki anaç keklik ile çağırdığı gibi neş’e ile çağıramaz… Çağırsa bile ateş hattından sağlam kalıp da kurtulanlar kolay kolay o hatta tekrar tekrar gelmez ve gelemezler… Meğerse ikinci bir sürü gelmiş olsun!…
Ayrıca bu ava, yani saklanarak av hayvanlarını beklemek ve icabında çığırtkan veya Möhre ile yaklaştırılıp vurma usulüne Köme avı de denilebilir.
c) Uçar Avı : 1. Eylülden Nisan sonuna kadar sekiz ay sürebilir. Gerek memleketimizde, gerekse milletler arası bir kıymet ve şöhret taşıyan bu av çeşidi günden güne ilgi çekmede ve yayılmaktadır. Bu âvlar şöyle olur: Görülen sürüleri sesle veya taş atmakla uçmaya zorlayarak havalandıkları sıralarda ateş edilmesiyle olur. Bu usul ile av adedi daha çoğalmakta olduğundan âvcılar arasında önemli yer almış ve çok da rağbet görmektedir.
d) Kol Avı : 20 Eylülden 20 Ekime kadar bir ay devam eder, buna ÇEPER veya Meteris avları da denilmektedir. Her şeyden evvel kekliklerin suya inecekleri yerlere Torlar (Ökse) kurularak diri diri tutuldukları gibi son baharda sıcak bölgelere gidişleri ve ilk baharda dönüşleri sırasında yolları üzerindeki geçit yerlerine çeper çekilerek yolları kesilir ve o sırada Meterislerden ateş edilerek avlanırlar.
e) Kanbalak Avı : Bazı yıllar göçlerini geciktiren keklik sürüleri, kışın vaktinden evvel ansızın bastırmasıyla bulundukları bölgelerde kalırlar… Karlar yağınca da tedirgine dönerler… Güya hayatlarını korumak için başlarım karların içine sokar, vücut ve kuyruklarım açıkta bırakırlar… Bunu fırsat bilen avcılar, hatta yolcular ve köylüler tarafından kolaylıkla toplanır ve bıçaklarını hemen boğazlarına dayarlardı. Bu gibi keklik sürülerine tesadüf eden avcıların sağlı sollu yanlarında yığın yığın keklikler asılı olduğu halde caka satarak şehre bir girişleri vardı ki, görülecek şeylerdendi.
Ur. cinsi kekliğe gelince : Bunlar Harput ve dolaylarında pek de bulunmazlar, bunların yerleri Ovacığın Munzur dağlarının şahikalerinde ve Munzur suyunun her iki kısmını teşkil eden sıra dağlarda çok miktarda bulunur ve burada yaşarlar… Cüsse itibariyle hemen hemen bir dişi hindi kadar büyük ve eti ise çok lezzetlidir, münhasıran avcısı yok gibidir.
Kaynak: İshak Sunguroğlu-Harput Yollarında