İslam Felsefesi Nedir? Özellikleri
İslam Felsefesi Nedir, Özellikleri Nelerdir, İslam Felsefesi Hakkında Bilgi
İslam felsefesi, temelini Yeni Eflatuncu görüşte, Aristoteles mantığında bulan; inançla akıl, felsefe ile din arasında bağlantı kurmaya çalışan bir düşünce ürünüdür.
Temel amacı, batı ortaçağında olduğu gibi Tanrının varlığını akıl yoluyla ispatlamak; imanın üstünlüğünü din inançlarının ve doğmaların kesin hakikat olduğunu ortaya koymaktır. İslam felsefesine göre temel varlık Tanrı’dır; Tanrı’nın dışında kesinliğe varan bir gerçek yoktur. Felsefenin konusu Tanrı’nın sıfatlarını, yarattığı âlemi düşünmek, yorumlamak; imanın verdiği güçle aklın sınırlarını aşan yüce varlıkları kavramaya çalışmak, olmalıdır.
Felsefe dinin hizmetindedir, onun sınırları içinde kalan konular üzerinde düşünmelidir. Felsefe, dinden ayrı bir düşünce çığırı olmamalıdır. Fakat bu görüşe bütün İslam filozofları katılmaz. Aristotelesçi ve akılcı İslam filozofları, felsefenin din sınırları içinde kalması gereğine inanmazlar. Onlara göre akıl. düşüncenin temel ilkesidir. Bilginin kaynağı akıl ve duyulardır, iman değildir, iman aklın sınırları dışındadır. Ama İslam felsefesi, genellikle, yoruma kaçan, Aristoteles ve yeni Eflatuncu kaynaklardan beslenen, dinle anlaşma yoluna giden, Kur’an’ın çizdiği sınırların dışına pek çıkmak istemeyen ve ortaçağ Avrupa’sında olduğu gibi amacı metafizik varlıkların yorumlanması olan bir felsefedir.
İslam felsefesinin gelişmesi. Doğuda Philon, Plotinos, Porphyrios gibi yeni eflatuncu filozofların aracılığıyla yayılan eski yunan felsefesi, kısa zamanda bütün İslam düşünürlerinin ilgisini çekti. El-Kindi, Zekeriya Razi, Farabi, İbni Sina, İbn Rüşd gibi ortaçağ İslam filozofları yunan felsefesini değişik açılardan incelediler. İlkçağ filozoflarının bilinen bütün eserleri Yahudiler tarafından Arapçaya çevrildi. Başta Aristoteles ve hocası Eflatun olmak üzere birçok yunan filozofunun düşünceleriyle, İslam dini inançları arasında birtakım bağlantıların kurulması yoluna gidildi. Kökünü Aristoteles mantığında bulan Kelâm, kısa bir süre içinde düzenli bir bilim dalı niteliğini kazandı. İslâm filozoflarının kimi yunan atomcularını, kimi yalnız Eflatun’u, kimi de Aristoteles’i örnek aldı. Farabi, İbni Sina, İbn Rüşd , İbn Me’mun (Musa bin Me’mun) gibi meşşai (gezinimci) felsefe okuluna bağlı kalanlar, Aristoteles’in bilinen eserlerini, özellikle Organon’u (mantık) yorumlamağa, İslam inançlarıyla felsefe arasında mantık ilkelerine dayanan birtakım bağlantılar kurmaya çalıştılar.
Eski eserlerin Arapçaya çevrilmesi ile başlayan islâm felsefesi, kısa bir süre içinde Basra, Urfa, İskenderiye, Şam, Kurtuba gibi az çok birbirinden ayrı felsefe çığırlarının doğmasına yol açtı. Farabî ve İbni Sina o zamana kadar Aristoteles ve Eflatun’un bilinen bütün eserlerini, onların izinden giden Plotinos ve Porphyrius’un açıklamalarını yorumladılar, İbn Rüşd, izinden gittiği Farabî ve İbni Sina’ya dayanarak Aristoteles’in bütün eserlerini, özellikle mantığını yeniden geniş bir biçimde yorumladı. Felsefede yeni bir aristotelesçiliğin doğmasını sağladı. Felsefenin sanı sıra riyaziye, astronomi, nebatat, hayvanat, tıp gibi daha çok gözlem ve deneye dayanan veya deney yapmaya yardımcı olan bilimler gelişmeye; ilk çağda yaşamış öncülerin eserleri Arapçaya çevrilmeye başlandı, öyle ki XI. yy. da bütün yunan ve latin eserleri Arapçaya kazandırıldı. İspanya’da hızla gelişen ve lbnürrüşd eliyle geniş bir alana yayılan Aristotelesçilik, batı hıristiyan filozoflarını etkilemeğe başladı.