Kumru Efsanesi
Ankara’nın köylerinden birinde bir kız çocuğa ile erkek kardeşi, üvey anneleri ile birlikte yaşarlar. Üvey anneleri çok insafsızdır, çocukları ezercesine çalıştırmaktadır. Zaten üvey annesinin iyisi masallarda bile bulunmaz. Sabahın erken saatinde onları kaldırır, akşamın geç vaktine kadar çalıştırırmış. Ne desin zavallılar, itiraz etmek hadlerine mi? Olanca güçleri ile durmadan çalışırlarmış.
Bir sabah yine erkenden kaldırılırlar. Üvey anne kendisi suya gideceğini için onların da, kendisi gelinceye kadar boş durmalarını istemez. Kıza der kî:
«Ben gelinceye kadar bazlamanın yağını eritin!»
O gitmiş işinin başına, çocuklar başlamışlar yağı eritmeye… Oğlan, tavanın sapını tutarmış, kız da yağı karıştırırmış. Fakat nasıl olmuşsa olmuş, Oğlan bir ara tavanın sapını bırakmış, o sırada ayağa kalkan kızın da eteği tavanın sapına takılınca bazlama için eritilen yağlar ocağa dökülüvermiş. Bunlar telaşe ile ne yapacaklarını şaşırırlar, şaşkın şaşkın tava ile ocak arasında dolaşırken ocaktaki üçayak boyunlarına geçiverir. Bu kızgın alet boyunlarında siyah bir iz bırakır. Çocuklar içinde bulundukları kötü durumu anlar ve kurtulma çarelerini araştırmaya başlarlar. Bilirler ki üvey anneleri gelince etmediğini bırakmayacaktır. Her iki kardeş kurtuluşu Alah’a sığınmakta bulurlar. Bir köşeye çekilerek dua etmeye başlarlar:
«Allahım, bizi bu kötü kadının elinden kurtar; bizi kumru yap!»
Duaları kabul olunur ve hemen o anda kumru haline geliverirler. Bu kumrular daha sonra her gün evlerinin karşısındaki ceviz ağacına gelip öterler:
«Guguk guguk, yağı kim döktü?»
«Guguk guguk, yağı kız döktü.» diye ötüşürler.
Bugün kumruların boyunlarında görülen siyah halka da, kız ile oğlanın telaşe ile dolaşırlarken boyunlarına geçen üç ayağın izidir.