Nasreddin Hocanın Sözleri

Nasreddin Hoca Sözleri. Nasreddin Hoca’nın fıkralarında hikayelerinde geçen sözler deyimler özdeyişler. Nasreddin Hocaya ait güzel sözler

Nasreddin Hocanın Dilimize, Kültürümüze, Yaşayışımıza Anlam Katan Sözleri, Hikayeleri

Anadolu Türk halkının yaklaşık olarak sekiz yüzyıllık hayatı süresince, içinde yaşadığı her olay, bir Nasreddin Hoca hikâyesine konu olmuş, bu hikâyelerin sözlü anlatılışından da, yalnız Nasrettin Hoca’ya özgü, özel bir dil doğmuştur. Adına  Nasrettin Hoca Türkçesi diyebileceğimiz bu özel dil, konuşma ve yazı dilimize önemi küçümsenmez bir zenginlik sağlar ve bu zenginlik şehir ile köy halk dilimizin en güçlü kaynağıdır.

Ben dilimizdeki bu Nasreddin Hoca etkilerini iki dalda incelemeyi deneyeceğim :

  • 1. Dilimizde atasözleri halinde yaşayan Nasrettin Hoca hikâyeleri.
  • 2. Dilimize güçlü deyim ve yükümler kazandıran Nasrettin Hoca hikâyeleri.

1- Dilimizde atasözleri biçiminde söylenen Nasreddin Hoca gerçekleri az olmakla beraber, bunlar Türkçemizin halk dilinde benimsenmiş, yüzyıllar boyunca yaşayarak günümüze kadar gelmiştir.

Atasözü hâlindeki Nasreddin Hoca yükümleri, daima bir hikâyeye dayanmakta ise de, çoğu zaman herkesçe bilinen hikâye yerine sadece bu atasözü söylenmekle yetinilmektedir. Sözgelişi  Parayı veren düdüğü çalar  atasözünün hikâyesi şöyledir : Nasreddin Hoca pazara giderken Tasladığı çocukların hepsi ona birer düdük ısmarlar, ancak bu çocuklardan yalnız birisi, Hoca’ya, bir düdük alacak kadar para vermiştir. Hoca da, pazar dönüşü, yalnız para veren çocuğa düdüğünü vermiş, öteki çocuklara, kısaca parayı veren düdüğü çalar demiştir. İşte bu cevap, yalın bir ekonomi kuralı halinde dilimize girmiş, halkın bütün alışveriş ve ticaret ilişkilerinde değerli sayılmıştır, yani halk her alışverişte Parayı veren düdüğü çalar ilkesini uygulamış, ama bunun bir Nasrettin Hoca hikâyesine dayandığını, belki’ de unutmuştur.

Bir başka örnek olarak Damdan düşen halden bilir atasözünü veren hikâyede,  Nasrettin Hoca damdan düşmüş, ancak çektiği acıyı, hatırını soranlardan hiçbirisine açıklamamıştır. Nasrettin Hoca, bunun sebebini şöyle anlatır. :

— Benim çektiğim acıyı, ancak benim gibi damdan düşen birisi anlayabilir, onun için size derdimi yanma dimi. . Hoca’nın bu hikâyesinde belirtilen ruhbilim gerçeği de önemlidir, nitekim XVII. yüzyıl Fransız yazarı La Roc-hefoupauld (1613 -1680) bir özdeyişinde, bu atasözündeki gerçeği şöyle dile getirir : İnsanoğlu bir tek ıstırabı iyi tanır. Kendi çektiğini.

Konuşma dilimizde, yine bir Nasrettin Hoca hikâyesine dayalı, şu atasözü vardır : El, elin eşeğini türkü çağırarak arar. Bu konudaki hikâye şöyle: Hoca dağ yolunda türkü çağırarak dolaşırken birisi : — Ne yapıyorsun? diye sorar. Hoca: — Komşunun eşeğini arıyorum! der. Adam, Hoca’nın  kaygısız, ilgisi vurdum duymaz haline şaşmıştır. 0 zaman Hoca, insan tabiatındaki bencillik kusurunu, başkalarının işine gereği kadar ilgi göstermeyişimizi açıklayan şu cevabı verir : –  El, elin eşeğini, türkü çağırarak arar.

Bu bölümdeki örnekler arasında, dilimize atasözü vermeseler bile, Nasrettin Hoca Gerçekleri’ ni yansıtmakta, atasözü veren hikâyelerimiz kadar güçlü saydığım bazı hikâyeleri unutmamalıyız. Sözgelişi, Dostlar alış verişte görsün, yorgan gitti kavga bitti, kazan doğurdu hikâyeleri, halk dili hazinemizin değerli incileri olarak, halkımızla birlikte, yüzyıllar boyunca yaşamışlardır.

II — Dilimize deyim ve yükümler kazandıran hikâyelere gelince, bunlar halkımızın her alandaki ferdî ve sosyal hayatını yansıtan olaylara dayanmaktadır. Bu konuda sözü uzatmıyor, sadece hepimizin bildiği bu deyimlerden birkaçını hatırlatmakla yetiniyorum : Ye kürküm ye, Ben senin gençliğini de bilirim, Bilenler bilmeyenlere öğretsin, Sen de haklısın … v.b.

Ünlü hikâyelerinden kimisinde Hoca’nın güç durumlardan kurtulmak için mantık ve tabiat kurallarını çiğnediğini görüyoruz : Nasrettin Hoca’ dan ödünç olarak eşeğini isterler. Hoca vermek istemediği için Eşek burada değil der, fakat aksi bir rastlantı ile, eşek o anda anırmaya başlar, Eşeği isteyen : İşte eşek burada ya! deyince, Hoca durumu : — Ak sakalımla bana değil de eşeğe inanıyorsun, yazıklar olsun sana! cevabı ile kurtarır. (Ünlü sinema sanatçısı Charles Chaplin, (Şarlo) röportaj yapan bir gazeteciye, en çok sevdiği hikâye olarak Hoca’nın bu hikâyesini anlatmıştır.)

Hoca’nın Dilbilim (Linguistique) kurallarını bildiğini belirten hikâyeleri de var: Sözgelişi Hoca, erkek çocuğu olanlara : — Oğlunuzun adını sakın ‘Eyüp’ koymayın, halkın ağzında söylene söylene ‘İp’ olur» öğüdünü vermektedir.

Bir de Hoca’nın, dilimizdeki bazı deyimleri, kelimelerin sözlükteki anlamlan ile değerlendirmeyi alaya aldığını belirten hikâyelerinden örnek vereyim : Bir gün annesi Hoca’ya ben komşuya gidiyorum, sen kapıdan ayrılma! diye tembih etmiştir. Biraz sonra da eniştesi gelerek : Annene söyle, akşam size geleceğiz haberini vermiştir. Hoca bu haberi annesine iletirken evin kapısını sökerek sırtına almış. Böylece deyimlerdeki kelimeleri sözlük anlamında anlamanın gülünçlüğünü belirtmiştir.

Konuyu dağıtmamak için pek azını verebildiğim örneklerin zenginliği, benim «Nasreddin Hoca Türkçesi» dediğim halk dilimizin temelini oluşturmaktadır. Bu dil, Türk halk hayatının bütün inançlarını, ahlak kurallarını, eğitim ilkelerini kapsamaktadır. Tezimi ispatlamak için, konuşma dilimize yerleşen ve hepsi de birer Nasreddin Hoca hikâyesinden doğan bu sözleri hatırlatmayı yararlı görürüm :

Fincancı katırlarını ürkütmek, İpe un sermek, Mavi boncuk kimde ise benim gönlüm ondadır, İşte şimdi kuşa benzedin, Bana görünme de kime görünürsen görün, Acemi bülbül bu kadar öter, Ben ölümsem büyük kıyamet, Geç yiğidim geç, Belki ağaçtan öte yol vardır, Hırsızın hiç mi suçu yok, Karım çok gezse bir kere de bizim eve uğrardı, Kilimi kesip heybe yapacaktım, Geçinmeye gönlüm yok ki adını öğreneyim, Buyrun cenaze namazına… v.b.
Bir an için dilimizde bu sözleri kullanmanın yasaklandığını düşünelim, Türkçemiz güzelliğini oluşturan değerlerden çok şey yitirecektir.

Nasreddin Hoca’nın dilimize deyim veren hikâyelerinden toplum uğrunda özveriden kaçınmamak gereğini savunan en güçlü örneği sona sakladım, bu örnek, bir Nasreddin Hoca hikâyesinin sonundaki şu sözlerdir : Kalabalıkta sez verdik, ölmemek olmaz. Nasreddin Hoca bu sözü ile toplumun öl dediği, yerde ölmek, gerekince toplum için ölmek ilkesini ortaya koymakta, bu ilke ile paha biçilmez bir toplum sevgi ve inancını dile getirmektedir.

Kaynak: Şükrü Kurgan, Nasrettin Hoca

İlgili Makaleler