Genel KültürTarih

Osmanlı Padişahlarının Taktığı Yüzükler ve Özellikleri

 

Osmanlı Padişahları hangi yüzükleri taktı? Yüzükler ne anlama geliyordu? Padişah Yüzüklerinin Özellikleri Hakkında Bilgi

Yüzük kadın ve erkeklerin müşterek bir ziynet eşyasıdır. Tarihin ilk devirlerinden zamanımıza kadar altından, gümüşten, bakırdan türlü şekillerde yüzükler yapılmış, bunlar kıymetlerine göre muhtelif sınıfa mensup insanların parmaklarında taşınmıştır

Yüzük insanları birbirine bağlayan bir alamet olarak da kabul olunmuş ve nişanlanmaların yüzükle yapılması adet haline gelmiştir.

Eski çağlarda bazı yüzüklerin içinde zehir taşınır, birçok yüzüklerin taşlarına tılsımlar yazılır, birtakım yüzüklerin taşlarına da mühürler basılırdı.

Bizim eski ziynet eşyamız arasında yüzüklerin büyük bir değeri vardır. Kafesli, taşlı, tırnaklı gömme şekillerde yapılmış yüzüklerimiz tek taşlı, muhtelif taşlı serapa taşlı, mineli olur, hükümdarlar, sultanlar, vezirler, devlet adamları ve halk çeşitli kıymetteki bu yüzükleri parmaklarında taşırlardı.

Bazen vezirlerimizin parmaklarında Avrupa hazinelerinden intikal etmiş, garp hükümdarlarının taktıkları yüzükler görülürdü.

Kanunî Sultan Süleyman ‘ın Veziriazamı Makbul İbrahim Paşa Avusturya sefirlerini kabul ettigi bir gün, parmağında tek taşlı elmas bir yüzük taşıyordu. İbrahim Paşa, sefaret heyetine parmağındaki bu göz kamaştırıcı yüzüğü göstererek (bu yüzüğün, bir zaman evvel Fransa Kralının parmağında olduğunu, yüzük taşının Şarlken ‘in tacından alındığını ve kendisinin bu kıymetli ziyneti altmış bin dükaya satın almış bulunduğunu) söylemiştir.

Osmanlı hükümdarlar ekseriya serçe parmaklarında tek kaşlı yakut, zümrüt ve diğer kıymetli taşlardan yüzükler taşırlardı. Bugün Topkapı Sarayı hazinesinde muhafaza edilen hükümdar yüzüklerinin en eskisi Yavuz Sultan Selim ‘in taşı mühür halinde kullanılan yüzüğüdür. Saltanatın kaldırıldığı tarihe kadar hazine kapısı bu mühürle mühürlendi.

Hükümdarlar divan günlerinde parmaklarına göz alıcı, pek kıymetli yüzükler takarlardı. Bunlara (Divan yüzükleri ) denilir .Bazen eski yüzükler bozulup yenileri yapılırdı. 1731 tarihli bir arşiv kaydına göre (istimali hümayuna mahsus altı adet divan yüzükleri bozulup parmak-ı hümayuna göre yüzükler yaptırılmıştır.

Yüzüklere meraklı hükümdarlardan biri olan I. Mahmud 1751 senesinde, kendisine mai roza elması, roza elması ve büyük yakuttan üç yüzük yaptırmıştır. Ayrıca (kebir roza elmastan) diğer bir yüzük için de 15 kuruş imali yeparası verilmiştir.

Osman’ ın yaptırdığı yüzükler arasında (kebir limonî elmas yüzük), (kebir yakut yüzük) bulunuyordu. Hükümdar bir sene sonra da kendisine(sarı yakut), (kırmızı yakut), (zeytuni yakut)tan olmak üzere üç tek taşlı yüzük yaptırmıştı. Bir defasında da Bektaş taşından yapılan yüzüğün de halkası dar gelmiş ve dışarıda genişlettirilmiştir.

Devrinde yapılmış portrelerinde serçe parmakları yakut ve zümrüt yüzüklerle süslü olarak görülen I. Abdülhamid de yüzüklere meraklı hükümdarlar arasındaydı. 1772 senesinde yeşim kabzalı elmaslı bir asa tepesinden çıkarılan kırmızı yakutla hükümdara bir yüzük yapılmıştı. Bu yüzük için  19 kuruş ödenmişti. Aynı sene padişahın gönderdiği yirmi bir adet kırmızı yakuttan da yüzükler imal olunmuştu. Bu arada I. Abdülhamid’in (divan kutusunda) bulunan ateşi yakut yüzükleri, muhafaza edilmişti. Bunlar biri ateşi büyük yakut ve üçü şişhane işleme âteşi yakut yüzüklerdi.

Bazen hükümdar hediyeleri arasında yüzükler değer alırdı. 1790 yılında III. Selim Azmi Efendi vasıtası ile Prusya Kralı ‘na bir adet yüzük göndermişti.

Sicilyateyn elçisi de aynı yıl III Selim’e bir yüzük getirmişti. Yüzük seven son Osmanlı hükümdarlarından biri de II. Mahmut’tu. Sultan Mahmud sağ ve sol ellerinin serçe parmaklarında ekseriya tektaş yakut ve zümrüd yüzükler taşırdı. Sultan Mahmud (öldüğü vakit hazineye kaldırılan eşyası arasında daima parmaklarında taşıdığı iki yüzüğü de bulunuyordu. Bunlardan biri (altın halkalı kebirce yakut yüzük) diğeri (firuze mine üzere vefki muharrer altın) halkaydı.

I. Abdülhamid ölümünden evvel oğlu II. Mahmud’a tek taşlı bir yakut yüzük hediye etmişti. Yıllar sonra Sultan Mahmud da bu baba yadigârı yüzüğü kızlarından Âdile Sultan’a vermişti. Beş padişah devri yaşamış ve (Hala Sultan) olarak İstanbul’da şaşaalı bir ömür sürmüş Âdile Sultan da son zamanlarda bu yüzüğü bira-derzadesi II. Abdülhamid’e götürmüş ve yüzüğün aile yadigârı olarak muhafazasını istemişti. Fakat bu yüzük II. Abdülhamid hal edildiği sırada ortadan kaybolmuştu.

II. Mahmud’un yüzük sevgisi ve merakı oğlu Sultan Aziz’e intikal etmişti. Sultan Aziz de serçe parmaklarında iri yakut ve zümrüd yüzükler taşırdı. Serçe parmağın-daki lâ ‘I yüzük babasından kalmıştı. Abdülaziz bu yüzüğünü hem yadigâr hem de güzel oluşundan severdi. Bir gün huzurunda bulunan Ahmed Vesim Paşa’nın parmağında küçük bir yakut yüzük görmüş ve kendi yüzüğüyle bunun arasında bir mukayese yapmak istemişti. Ahmed Vesim Paşa bunun üzerine: (Aman efendimiz siz insanların padişahı olduğunuz gibi yüzüğünüz de yüzüklerin padişahıdır) diyerek meşhur lâ ‘l yüzüğün kıymetini belirtmek istemişti,

Bu lal yüzük maceralı bir yüzüktü, Padişahın hizmetine alınan Mızıkai Hümayun ‘dan Kâmil Beyin mazhar olduğu iltifatları çekemeyen Kaptanı Derya Mehmed Ali Paşa ile diğer mukarribler Kâmil Beyi gözden düşürmek üzere bir çare aramışlardı,

Padişah pederi merhumun yadigârı bir lâ ‘l hatemi daima takınırdı ve yanından ayırmazdı. Bazen oturdukları mahalde ve çeşme başında ve hamamda unuttukları dahi olurdu. Bir gün İzmit’e gidişinde hatemi Mehmed Ali Paşa bir vasıta ile aldırıp nasılsa Kâmil Beyin çantasına attırır, sonra vapurda yüzük padişahın hatırına gelip arattırır ise de bulunamaz, güya Kâmil Beyin yol çantasında birinin görüp haber vermesi üzerine Mehmed Ali Paşa çantadan yüzüğü çıkartarak padişaha takdim ve macerayı tefhim eder). Bunun üzerine Kamil Bey hizmetten çıkarılmış ve Kıbrıs a sürülmüştü.

Abdülaziz öldüğü vakit bu yüzük gene parmağında bulunuyordu. İkinci hazinedar o kargaşalıkta yüzüğü padişahı parmağından çıkarıp almıştı. II. Abdülhamid tahta çıktığı vakit bu yüzüğü Müşir Namık Paşa vasıta ile arattırmış, bütün eski hazinedarları sorguya çektirmişti. Neticede yüzüğün ikinci hazinedar tarafından Emniyet Sandığı na yatırıldığı anlaşılmış, yüzük sandıktan çıkarılmış ve ikinci hazinedar yüzüğü padişaha bizzat götürüp takdim etmişti.

Abdülaziz öldüğü vakit kargaşalıkta Nazif isminde birinin Pertevniyal Valde Sultan ‘ın kulaklarındaki küpelerle, parmağındaki yüzüğü çekip aldığı Pertevniyal Sultan ‘ının Sergüzeştnâmesinde yazılıdır.

Abdülaziz ve II Abdülhamid devirlerinde Benderyan ‘ın zümrüd, akik, elmas üzerine hakkettiği âyeti kerimeli, tuğralı yüzükler de görülmüştür. Bazı yüzüklerde doğruda n doğruya altın üzerine hâkler yapılırdı. Vefkli yüzüklere ise pek rağbet edilmekteydi. II. Abdülhamid’e şehzadeliğinde Emin Efendi isminde bir zat arkası vefkli akik bir taş vermiş ve bunu daima üzerinde taşımasını tavsiye etmişti. Şehzade kuyumcu Sor’a altın bir halka yaptırtıp bu taşı taktırtmış ve ömrünün sonuna kadar bu sade yüzüğü sol elinin serçe parmağı yanındaki parmağında taşımıştı.

II. Abdülhamid hal ‘edildiği vakit Yıldız Sarayında büyük bir hazine bırakmıştı. Eski hükümdar sarayı parmağında yalnız o sade yüzük ve bu iki parça ehemmiyetsiz mücevherle terk etmişti. Yıldıza girenler gerdanlıklar, taçları; yüzükler, bilezikler, murassa kutular ve daha nice göz kamaştırıcı mücevheratla karşılaşmışlardı. Paris’te satılığa çıkarılan II. Abdülhamid’e  mücevherat arasında tek taşlı, kıymetli yüzükler de bulunuyordu.

Kaynak: Türk Aile Ansiklopedisi, Haluk Y. Şehsuvaroğlu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir