HalkbilimiHalk Hekimliği

Türklerde Cerrahinin Tarihi ve Gelişimi

Türkler de cerrahinin yeri ve önemi nedir? Önemli Türk cerrahları kimlerdir, hangi hizmetlerde bulunmuşlardır. Türk Cerrahlık tarihi hakkında bilgi.

Türklerin cerrahiye verdikleri önem pek eski bir geçmişe dayanır. Orhun kitabelerinde (VIII yy) ve bazı eski Uygur belgelerinde cerrahi ile ilgili terimlere ve yaralar için ilaç tarifeleri yer almaktadır. Türklerin islâmlığı kabul etmelerinden sonra cerrahi üzerindeki bilgileri daha da gelişmiştir.

Buharalı İbn’i Sina’nın El-Kanun fi’t-Tıb (Tıp Kanunu) adlı eseri tıp ilmini ve bu arada cerrahiyi beş yüz yıl etkisi altında bıraktı. Bu büyük eserde, böbrek ve safra kesesi taşları, gırtlak ve kemik ameliyatları ele alınmış ve idrar tutulmalarında leğen yolu ile mesanenin açılması ve tekrar kapanması için devamlı olarak enbub, yani sonda kullanılması tavsiye edilmiştir. İbn’i Sina, iltihaplı şişlerin yarılarak cerahatin boşaltılması gerektiğini de söylemiş, bu arada yarmanın sinir ve damarların anatomisini iyi bilen bir cerrah tarafından yapılması lüzumuna da işaret etmiştir. Eserinde, cerrahi müdahalelerde acıyı önleyebilmek için, hastayı uyuşturmak veya uyutmak üzere afyon, banotu ve sarı sabır gibi uyuşturucular ile şarap verilmesini de tavsiye eder. Nefes borusunu kesme ameliyatının ise ilk defa Ebülkasım veya İbn’i Sina tarafından yapıldığı söylenir. Omur kaymalarında baskı ile yerine koyma metodunu ilk defa bulan da yine İbn’i Sina’dır.

Selçuklu Türklerinde de cerrahiye büyük bir önem verildi. Musul’daki Gökbörü hastahanesinde. Kayseri’deki Gıyaseddin tıp mektebi ile Gevher Nesibe hastahanesinde usta cerrahlar devamlı olarak bulunurdu. Musul ve Halep atabeyi İmadeddin Zengioğlu Nureddin Şehid’in kurduğu hastahanede ünlü cerrahi bilgini Muvaffaküddin İbnül Matran (öl. 1191) birçok başarılı ameliyat yaptı. Ünlü cerrah Fasil, Alieddin Keykubad’ın son derece tehlikeli bir çıbanını başarılı bir cerrahi müdahale ile tedavi etti.

Selahaddin-i Eyyübi’nin Kahire’de kurduğu hastahanede tabip ve göz mütehassıslarından başka cerrahlar da vardı. İlhanoğulları tarafından 1308’de kurulan Amasya darüşşifasında on dört yıl cerrahlık yapan Sabuncuoğlu Şerafeddin bin Ali, 1465’te yazdığı Cerrahiye-i İlhaniye (ilhanlı Cerrahisi) adlı eserine 134 ameliyat resmi ve pek çok cerrah aletlerinin şeklini de koymuştur.

Türklerde eski devirlerde cerrahi tatbikatı özellikle küçük cerrahi idi. Orduda, yaralar için genellikle key, yani dağlama metodu tatbik edilirdi. Çeşitli cerrahi araçları ise sandıklarda saklanırdı. Yaralar şarap, sirke veya rakı ile yıkanır, yapılan çeşitli merhemlere ise çok defa balmumu, sadeyağ, zeytinyağı, kafur, kurşun tozu, nişadır, civa, safran, cehennem taşı, yumurta akı, sakız, tuz ve şap gibi maddeler karıştırılırdı. Osmanlı devrinde cerrahların başlıca müracaat kitapları Ebülkasım, İbni Sina, Sabuncuoğlu Şerafeddin, Cerrah İbrahim, Cerrah Mesud, Şirvanlı Şemseddin İtaki, Ali Münşi ve Şanizade gibi bilginlerin eserleri idi.

Türkiye’de cerrahi, II Mehmed (Fatih) devrinden itibaren gelişmeye başladı. XVI. yy.da kıymetli cerrah ve cerrahbaşılar yetişti. Nihayet 1827’de,  II Mahmud devrinde modern Tıbbiye ile birlikte Cerrahhane de açıldı ve cerrahi çalışmaları daha ileri bir seviyeye ulaştı.
Türkiye’de cerrah yerine operatör unvanını ilk defa olarak kullanan Prof. Cemil Topuzlu’dur (1868-1958). Cumhuriyet devrinde Türkiye’de göz, kulak-burun-boğaz, mide-bağırsak, karaciğer ve safra yolları, böbrek ve idrar yolları, jinekoloji, ortopedi, plastik cerrahi vb. alanlarda değerli cerrahlar yetişti. Bugün Türkiye’de beyin. kalp. akciğer gibi çok nazik organlarda da her çeşit ameliyat yapılmakta ve Batı dünyasında meydana gelmiş olan en son cerrahi yenilikleri Türk cerrahları tarafından en kısa zamanda tatbik edilmektedir. özellikle, 1968′-de Dr. Kemal Beyazıt’ın ve kısa bir süre sonra da Dr. Siyami Ersek’in yaptıkları kalp nakli ameliyatları Türk cerrahisinin gelişmesini göstermesi bakımından önemlidir.
Meydan Larousse 4 Cilt Sayfa 119